1976 senesinde tasarladigim Maçka Sanat Galerisi, alani 80m2 civarinda, yari beline kadar toprak altinda, düsük tavanli bir bodrumdan yaratildi. Üst bahçeden bir porsiyon çikartilarak bir çökük avlu {sunken courtyard} olusturuldu. Bu suretle ortaya tam cephesi ile çikan bodrum duvari kismen açilarak iç mekanla bulusuldu.
Bu bana her zaman arzuladigim, dolu bir karpuzu kasikla oyarak bosluklar yaratmaya benzeyen, boslugun içinde ise fetüs etkisini güçlü kilan zemin duvar bütünlügünü yaratti, yani saf mekan sagladi.
Bu kurgu seneler sonra Luxor`da Kral Mezarlarinda karsima çikti. Tabi toprak altinda bosluklar çatarak degil, oyularak olusturuldugu ve zemin-duvar-tavan ayni malzemeden tesekkül ettigi için fetüs etkisi daha güçlü olarak kisiyi sariveriyordu. Bu zemin kotu altinda monolitik mekan kurma kavrami, "Grave Architecture" mezar mimarisi olarak tanimlanmaktadir. James Stirling de 70 sonlarinda Stutgart Neue Staats Galeride bu kurguyu aynen uygulamisti.
maçka Sanat Galerisi`nin zemin ve tavanlari 1010 cm ham seramikle kaplanarak {sirsiz olmasi ayrica yansima problemine karsi tercihti} homojen bir satih elde edildi. Yakindan izlendiginde dokunun 1010`luk modülü etkinlesiyor. Ancak, genelde mekan bosluguna karsi tarafsizligini koruyor, monoblok etkisi olusturuyordu.
Tavan yüksekliginin problemini galerinin aydinlatilmasi ile entegre olarak tasarlanan yari saydam bir perde kumas çözdü {evde perde olarak kullandigimiz bu kumasin gün isigini harikulade süzmesinden esinlenerek}. Tavani bir yasmak arkasina gizledik. Aks araliklarini tabi kumasin eni tayin etti. Tavanin yüksekligi ile görsel iliski kesilince tarifsiz bir derinlik dogmus oldu.
1976